Necip Fazıl’ın kendi hayatını anlattığı bir biyografi kitabı. Necip Fazıl’ı okumaya bu kitaptan başlanılmalı diye düşünüyorum. Necip Fazıl hakkında bilmediklerini hayatı boyunca yaşadıklarını kendi ağzından bu denli etkili, içten, duygusal ve akıcı bir şekilde okumak isteyenler için güzel bir kitap. Kitabı üç ana başlığa ayırmış. ”TANIYINCAYA KADAR (1904-1934) ” bu bölümde necip Necip Fazıl’ın Abdulhakim Arvasi Hazretleri ile tanışmadan önceki kendi tabirince boş geçen otuz senesini anlattığı bölüm… ”TANIDIKTAN SONRA (1934-1943) ” bu bölüm ise Necip Fazılın Abdulhakim Avrasi Hazretleriyle tanışmasıyla beraber gelişen süreçte hissettiklerini, düşüncelerini, gönül ve akıl dünyasındaki değişimlerini en içten ve derin duygularıyla anlattığı bölüm… Ve son olarak ”O GÜNDEN BERİ (1943’DEN SONRA) ” bu bölümde ise Necip fazıl, Abdulhakim Avrasi Hazretlerinin vefatından sonra yaşadığı gelgitleri, sıkıntıları, yaşamındaki değişimleri anlatıyor.

KİTAP HAKKINKADİ KİŞİSEL YORUMUM ;

Necip Fazıl Abdulhakim Avrasi Hazretlerini tanıdıktan sonra gerşek islam ile tanıştığını düşünor. Yani gerçek ‘AŞK’ ile… Bu öyle bir aşk ki kalbe acı veriyor. Dayanılmaz bir acı fakat hoşa giden bir acı. Bu sebeple de Necip Fazıl bundan önceki hayatının çok boş olduğunu düşünüyor. Dünya’yı hiç düşünmeden yaşamaya çalışıyor. Bir insan vesilesiyle islam ile tanışmak tabiki güzel bir şey fakat Necip Fazıl bu kitabında bir aracı olmaksızın Allah ile gerçek islam ile tanışmanın imkansızlığından da bahsetmiş ki bu kesinlike gerçek islam değil. Bu düşünce Necip Fazıl’ı (ki bu birçok kişi için geçerli) üstad diye hitap ettiği Abdülhakim Avrasi Hazretlerine tapma boyutuna kadar ilerletmiştir. Bu yazımdan dolayı beni eleştirenler muhakkak olacaktır fakat Abdulhakim Avrasi Hazretleri öldükten sonra her gün Ankara’daki(Ankara diye belirtme sebebim kendisinin farklı bir şehirde olmasıdır.) mezarına giderek toprağından alıp evinde saklaması sevgi kelimesini fazasıyla aşmaktadır ki namaz kılmanın önemini ne kadar vurgulasa dahi namaz vakitlerine gereken önemi vermeyen biri için bu biraz şirk koşmaya da giriyor. ”Yani kibarcası şeyhe mürid olmak ifadesinin altındaki anlam aslında bir nevi kula kul olmaktır.”

Ayrıca ne kadar ALLAH aşkını, dünya faniliğini vurgulasalar da dünyanın faniliği dünyadan tamamen kopmak için bir sebep değildir ve olamaz da. Bunu bir hadisle açıklamak gerekirse ; ”Abdullah bin Ömer, Ebu’d-Derdâ ve Osman bin Maz’ûn gibi sürekli ibâdetle meşgul olup kendilerini ve ailelerini dünya nimetlerinden mahrum bırakan kimselerin davranışları da Hz. Peygamber tarafından hoş karşılanmamış (Buhârî, Savm 56, Nikâh 1), ölçüsüz bir şekilde dünyaya sarılmak kadar; bir tür ruhbanlık hayatına yönelmek de doğru bulunmamıştır (Ahmed bin Hanbel, IV/226; Dârimî, Nikâh 3) ” şeklinde dünya hayatından tamamen kopmanın doğru olmadığıyla ilgili birçok hadis mevcuttur.